Şıpıdık terlikler Alaçatı'da

2011'in sonu, ağustosun sonu, tatilimizin başı. Ramazan ayını bitirmenin hafifliği ile düştük yollara. Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik. Bir arpa boyundan daha fazla yol gittik. Bayramın birinci günü, sabah erken saatlerde ulaştık Alaçatı'ya. Boş sokaklar, kediler ve bisiklete binen yaşlı teyzeler karşıladı bizi. Bu manzara morallerimizi bozarken, grupta bir sessizliğin hakim olmasına neden oldu. Durduk yere olumlu cümle arayışına girmemiz durumumuzun ne kadar vahim olduğunun göstergesiydi. Yüksek sesle ve coşkuyla söylediğim şarkılar grupta pozitif bir etki yaratmadı. 


Gruptan bahsetmek gerekirse, Bozcaada tatilimizin kadrosunu büyük oranda koruduk. Kuzenim (Burcu), eşim (Meltem) ve ben kadronun değişmeyen elemanlarıyken, Burcu'nun arkadaşı Jale aramıza katılan isimdi.





Bu bayram da babaannemin geleneksel bayram kahvaltısından, dedemin hacı yağı kokusundan ve annemin burnumdan soktuğu sütlaçtan uzak kalacaktım. Bu hüznümü arkadaşlarımdan saklayarak kahvaltı edecek bir yer aramaya başladım. Henüz açılmamış kafelerin arasında dolaşırken bir butik otel bize kahvaltı için kapılarını açtı. Adını hatırlayamadığım bu otel bize çok lezzetli bir menü sundu. Sokaklarda yankılanan davul-zurna seslerine aldırmadan tabaklarımızı silip süpürdük. Ramazan ertesi kahvaltı etmiş olmanın mutluluğu gözlerden ve göbeklerden okunuyordu. 




Jale'nin otobüsten inerken kendi bavulu yerine başkasının bavulunu alması ve kendi bavulunu bulması için katettiğimiz uzun arnavut kaldırımları "tatildeyiz ve mutluyuz" duruşumuzu bozamadı. Kahvaltı sonrası kalacağımız butik otele doğru yollandık. 


Otele ulaştığımızda Kesre oteli seçerek ne kadar doğru bir karar verdiğimizi anladık. Otel konum olarak hem merkeze yakın, hem de merkezin curcunasından uzak. Çimle kaplı bahçesi, bahçe düzenlemesi ve retro dizayn edilmiş odaları ile kendinizi özel hissetmenizi sağlıyor. Otelden bahsetmişken, oteli işleten genç çift oldukça ilgili ve hazırladıkları kahvaltılar çok lezzetli. 




Otelimize yerleştik ve sokakları keşfetmek için harekete geçtik. Yaşadığımız bayram sabahı sakinliği hala sürüyordu. Sokaklarda dolaşmak ve her sokak arasında farklı bir güzellik bulmak keyifliydi. Hediyelik eşya dükkanlarını, butik mağazaları ve antikacıları gezdik. İlk akşamımızı Alaçatı merkezinde geçirdik.




Hadi keşif yapalım içgüdüsü ile yeni güne uyandık. Çeşme'yi görmek için yola koyulduk. Minibüs ile yaklaşık yarım saat sürdü yolculuğumuz. Çeşme kalesi ilk durağımız oldu. Jale , Burcu ve ben boynumuza astığımız makinelerimiz ile entelektüel bir imaj takınarak kaleyi tavaf ettik. Manzarayı elimizden geldiği kadarıyla makinelerimize hapsettik. Kapsamlı bir müzeye ve güzel bir manzaraya sahip olan kaleyi çok beğendik.


Kale turunun ardından Çeşme marinayı merak ettik ve hemen yolun karşısına geçerek merakımızı giderdik. Marina çok gösterişli ve etkileyici. Birçok lüks marka ve kafe marinada hizmet veriyor. Marinadaki Babylon'un önünden geçerken kulak misafiri olduğumuz müzik beni mest etti. Bizimkilere dönüp: "durun,durun, dinlemeliyiz" dedim. Önerime pek kulak asmayıp kumru yemeye gittiler. Fakat Babylon'u ve prova yapan bu grubu aklıma yazmıştım. Onları dinlemeden Ankara'ya dönmeyecektim. Hayat dersi: Aç karnına sanat olmaz, anlaşılmaz.





Yeri gelmişken Alaçatı'daki yemek alışkanlıklarımızdan da bahsedeyim. Jale ve ben etçil olarak, Burcu ve Meltem ise otçul olarak beslendi. Jale ile yeni tanışmış olmamıza rağmen beslenme ve espri anlayışlarımız ile iyi bir ikili oluşturduk. Meltem ve Burcu kuzenler karın ve göz doyurmayacak yemeklere yönelirken, Jale ve ben hem karnımıza hem de gözümüze hitap edecek şekilde beslendik. Alaçatı'ya yolu düşenler için bir tavsiye; İmren pastanesinde sakızlı muhallebi ve kavunlu dondurma ikilisini mutlaka deneyin.




Yoğun geçen bir günün akşamı taş kahvede yer bulamadık. Kalbi taşlaşmış insanlar taş kahveyi istila etmişti. "Sabaha kadar buradayım" bakışı atan bu insanlardan uzaklaşıp caminin arkasında, mütevazi bir kahvehaneye oturduk. Kızlar incik boncuk baktı, ben de "iyi para var bu boncuk işinde" klişesi ile peşlerinde dolaştım. Geldiğimiz gün sokakların boş olması bir mucize gibi geldi bize. Zira akşamları Alaçatı sokaklarında insan trafiği yoğun. Hatta yolun açılması için sokakta durup dakikalarca beklediğimiz oldu. Hayat dersi: Üç kız ile tatile gidersen, lisans seviyesinde incik boncuk kültürüne sahip olursun.


Ertesi gün, "bugün plaja gidelim" dedi kızlar. Babylon'un işlettiği Aya Yorgi plajına gitmeye karar verdik. Plaja girerken güvenlik görevlisinin yönelttiği "Rezervasyonunuz var mı?" sorusuna boş boş baktım. Güvenlik araması sonrasında dolgun bir ücret ödeyerek plaja girdik. Farklı bir anlayışta hizmet veren plajı çok beğendik. Kumlu bir plajı olmasa da sunduğu sonsuz çeşitli hizmetle mutlaka görülmesi gereken bir yer. Açık havada Playstation oynayan çocukların, bambu şemsiyeler altında internete giren gençlerin ve güneş altında simsiyah olmaya çalışan platin saçlı hanımların arasında güneşlendik.


Plajda yatarak geçirdiğimiz günün akşamı takıcılar çarşısında dolaştık. Gezerken hoşsohbet bir amcaya denk geldik. Takıcı amca görmemiz gereken yerleri bize bir bir anlattı. Amca anlatıyor, o anlattıkça biz şaşırıyorduk. Nasıl olmuştu da çamur banyosunu, şifalı suyu ve Urla'yı hiç planlarımıza katmamıştık. Yeni gün için planımız hazırdı. Şifalı suyu, çamur banyosunu ve amcanın anlatıp ta benim dinlemediğim birçok yeri görecektik.


Hazır olan planımızı uygulamak için arabaya ihtiyacımız vardı. Araba kiraladık ve yola koyulduk. İlk durağımız çamur banyosu oldu. Çamur banyosu sunan tesise girdiğimizde iki metre uzunluğunda ve elli santimetre genişliğinde küçük bir çamur havuzu hatta çamur leğeni bulduk. Bu leğene kimin nasıl gireceği konusunda tartışmaya girmeden ve arkamıza bakmadan tesisten uzaklaştık.


İkinci durağımız şifalı suyun çıktığı ve şu an adını hatırlayamadığım bölge oldu. Bölgeye ulaştığımızda yirmi civarında insanın denizde dip dibe durmasına pek bir anlam veremedik. Daha sonra deneme yanılma yöntemiyle bu şifalı suyun el kadar bir bölgede çıktığını öğrendik. Boncukçu amca bizi ikinci defa hayal kırıklığına uğratmıştı.




Buradan ayrıldık ve Urla'ya gitmek için yola koyulduk. Urla'nın merkezine ulaştığımızda bölgenin esnafına yanaştık ve nereleri görmemiz gerektiğini sorduk. Esnaf durur mu "şu sahili gezin, Urlanın görülecek yeri bu kadar" cevabını yapıştırıverdi. Hayat dersi: Gün boyu boncuk dizen bir insandan akıl almayın.


Moralimizi bozmamaya çalışarak Ildırı yoluna girdik. Ildırı, Fatmagül'ün suçu ne dizisinin çekildiği yerleşim yeri. Gün batımını izlemek için gidin dediler, biz de öyle yaptık. Yol üzerinde yaşlı bir amcaya denk geldik. İletişimimiz şu şekildeydi;


Fatih: Amca merhaba, Ildırı'ya nasıl gideriz?

Amca: Ayşegülmüdür, Fatmagülmüdür onun çekildiği yer mi? 

F: Evet, orayı arıyoruz.
A: Ildırı'da ne yapacaksınız?
F: Güneşin batışını izlemek için gidiyoruz.
A: Güneşin batışı buradan da görünüyor.


Bu anlamlı sohbetten sonra yolumuzu bulmak için GPS kullanmaya karar verdik. Deliler gibi araba kullanan Jale yüzünden bir gözümüz yolda iken, bir gözümüz de hızla aşağı inen benzin ibresindeydi. Kuş uçmaz, kervan geçmez yollarda ilerledik. İki, üç yıkıntı yapı gördük. İndik, fotoğraf çektik, yollara yattık. Tekrar yola koyulduk. 




Ildırı yada Ildır, antik çağa kadar uzanan tarihiyle şirin bir balıkçı kasabası. Kasabayı dolaştık, balık yedik ve güneşin batışını fotoğraflayarak otelimize döndük.

Çok gezilen bir günün ardından tekrar plaj günü. Bu kez rotamız Ilıca plajıydı. Ilıca sakin ve güzel bir plaja sahip. Denizin ve güneşin tadını çıkarttıktan sonra geri dönme vakti geldi. Kiraladığımız arabayı teslim etmeden önce Alaçatı'daki sörf okullarına göz atmak istedik. İğne atsan yere düşmeyecek şekilde denizde istiflenmiş sörf öğrencilerini izledik. Ders almak için hatırı sayılır bir para ödeyen bu kitle deniz üzerinde anlamsız bir kalabalık oluşturuyordu.


Aklımdan çıkmayan melodiler bizi akşam saatlerinde Çeşme marinadaki Babylon'a götürdü. Daha önce provalarına kulak misafiri olduğumuz grup Della Miles için çalıyormuş. Tatil bitmeden önce böyle bir gece yaşamamız gerektiğine karar vererek hemen içeri daldık. Rezervasyonumuz olmadığı için (ikinci rezervasyon vakası) üst katta saçma bir yere konuşlandık. Daha sonra yavaş yavaş kalabalığa karışarak alt katta, sahneye yakın sayılabilecek bir bölgeye yerleştik. Masamız olmasa da bulduğumuz bar tabureleri ile küçük bir servete sahiptik.





Della Miles, rahmetli Whitney Houston'un solistlerindenmiş. Della Miles sahneye çıkar çıkmaz bizi etkisi altına almayı başardı. Sesi ve sahne performansı olağanüstüydü. Seyirciyle diyalog kurmayı seven bir yapısı var çikolata renkli sanatçının. O diyaloğun bir parçası olmayı da başardık. Hareketli bir şarkıya başlayan Della Miles'ın, eşimin yaptığı oryantal figürlerini fark etmesi ile diyalog süreci başlamış oldu. 


Della Miles sürekli eşime bakıyor, karanlık bir bölgede oturduğumuz için uzaktan laf atmayı tercih ediyordu."I know you can do it" (biliyorum yapabilirsin) gibi Amerikan filmi replikleri ile eşimi sahneye davet etti. Eşim utangaç bir yapıya sahip olduğundan sahneye çıkmaktan kaçındı ve oturduğu yerden dans figürlerine devam etti. Eşime dönüp, hadi sahneye çık, koskoca Della Miles çağırıyor, davete icabet etmek gerek dedim. Eşim beni pek ciddiye almadı. Bir süre sonra Della Miles dayanamayarak oturduğumuz yere doğru yürümeye başladı. Eşim arkama saklandı. Della Miles , dans edenin Jale olduğunu sanarak dansla pek arası olmayan Jale'yi kolundan tutarak sahneye kadar sürükledi. Her dans bilmeyenin yaptığı gibi sahnede yalandan alkış tutarak dans eden Jale'nin hali içler acısıydı. Çok güldük, çok eğlendik, çok hesap ödedik. 




Şöyle toparlayalım; Bozcaada'da geçirdiğimiz sakin tatil sonrasında daha gösterişli ve renkli bir tatil yaşadık Alaçatı'da. İki tatilimizin de farklı güzellikleri vardı. Alaçatı, Çeşme ve çevresi sunduğu farklı seçenekler ile her zevke hitap ediyor. Gidin, gezin, görün. Yan gelip yatmayın. Bir gezi yazısını daha sağ salim bitirdim. Jale, hadi ne zaman okuyacağız diye sıkıştırmasa daha da yazardım. Yazamadım.


1 yorum:

  1. Butik otelin bahçesi çok güzel görünüyor. Resimde görünen yatak aksesuar olarak mı koyulmus dinlenmek için mi? dinlenmek için ise süper fikirmiş...

    YanıtlaSil